Bir gün, ona artık bilmediği şeyler anlatamadığımı fark ettim.
Bir gün, onun bana artık asla dönmeyeceğini fark ettim. Yine de her dönmeyecek dediğimde döndüğünden, gülümsedim.
Bir gün, özledim.
O gamsız hayatımı özledim.
Onun beni sürekli aramasından bunalmayı özledim.
Kurallardan sıkılmayı özledim.
Yalandan itirazlar edip, beni ikna ettiğinde mutlu olmasını izlemeyi özledim.
Kafamı yastığa koyduğum zaman, huzurla uykuya dalmayı özledim.
Bir gün, kafamı yastığa koyduğumda, yatağımın sol tarafında ona yetecek kadar boşluk bırakmayı unuttuğumu fark ettim.
Belki de ben onu yatağımın sol tarafında hak etmedim.
Belki de yatağın sağ tarafında yatmayı seviyor, hiç bilmiyorum aslında.
Onunla birlikte uyumayı bıraktığım gün, çift kişilik koskoca bir yatağın tam ortasında, iki yanım savunmasız kaldı. Düşecekmişim gibi oldum, korktum.
Oysa o hiçbir zaman benim yanımda olmamıştı zaten. Yalnızca o istedi diye ben hayaller kurdum.
Kimse onun gibi sarılamaz diyordum. Herkes onun gibi sarılıyor.
Bekle diyorlar. “Bekle gelecek”
Yıllar önce kaybettiğim o arkadaşım da hep böyle söylerdi. Onun bekle dediği hiç kimse gelmedi.
Benim şimdiye kadar beklediğim hiç kimse gelmedi.
Şimdi beklemekten korkuyorum anlıyor musunuz? Ya gelmezse diye beklemekten korkuyorum.
Beklemiyor oluşum iyice allak bullak ediyor her şeyi.
Ya bir gün olur da “Ben beklemedim o da gelmedi” demek zorunda kalırsam?
Ya geldiğinde çok geç olursa?
Peki ya ben ona gittiğimde çok geç olursa?
Son zamanlarda kafamı çok meşgul ediyor bu şey. Aile kurmaya meraklı bir adamı sevmek güzeldir. O da sizi seviyorsa kendinizi güvende hissedersiniz.
Ama gittiği zaman, şimdi bizim hayallerimizi başkasıyla yaşarsa diye düşünmeye başlarsınız.
Diyorum ki, ya oğlu ona benzerse, ama kızı bana değil de başka bir kadına benzerse?
Sonra düşünmekten vazgeçiyorum.
Aslında ellerimde düşünecek hiçbir şeyin olmadığını görüyorum.
Herkes senin gibi sarılıyor sevgilim. Herkese bana sarıldığın gibi sarılıyor musun peki? Yapma…