6 Mayıs 2013 Pazartesi

Zaten vaktim yoktu benim ama. İsabetli oldu.

Hayallerimin arasına sıkıştıramazdım, sığmazdı. Hayattaki en büyük payı kendine isterdi. Yer açsam yetinmezdi. Kal desem kalmazdı, git desem gücenirdi. Ben de beklerdim bir şey olmasını sonra.
Zaten olmazdı. Şiir okusam anlamazdı mesela saçma bulurdu. Önüne biri istemediğim olmak üzere iki seçenek sunsam gider yanlış olanını seçerdi, iyilik yaptığını zannederek. Ona korkak demezdim ama bilirdim. Söyleyemezdim, yazardım sonra.
Zaten hiç halim yoktu. Anlatamazdım daha fazla ne kadar üzüldüğümü. Ya da izlediğim filmlerden etkilendiğim için çok fazla umut dolduğumu açıklayamazdım. Ne başkasına ne de kendime yalan söyleyemezdim daha fazla. Susardım sonra.
Zaten hep eskiyi unutmaktan bahsederdim. Bahsetmediğim şey neyin, ne zaman eski olduğuydu. Üstünden ne kadar zaman geçmesi gerekiyordu bir olaya eski demek için ? 1 gün mü ? 3 hafta mı ? 6 ay mı ? 5 yıl mı ? Takvimlerle, saatlerle ölçülür müydü ki bu ? Okuduğun bir yazı ilk günkü gibi acıtıyorsa içini 3 asır önce yazılmış olsa bile eski denebilir mi ona ? Denmezmiş işte. Ben de denir zannediyordum. Ama ne olursa olsun unutman gereken şeylerin toplamına eski demen gerekiyormuş, bunu öğrendim. 
Zaten hafızam zayıfladı bu aralar, aklımda tutamazdım her şeyin güzelliğini bütün ayrıntılarıyla. Şarkılara fazla anlam yüklemekle uğraşamazdım. Her şey olduğu gibi kalsa en iyisi olur sandım. Böylece bıraktım. Zaten durduk yere, bir gülümsemesiyle falan mutlu olmak istemiyordum. Hayata karşı galiba yorgundum. İyi oldu böyle kaldığı. Eskidiği .. Kaybedecek bir şeyimin kalmaması iyi oldu ..

5 Mayıs 2013 Pazar

-


-Kime yazıyorsun sen onları ?
-Belki de sana yazıyorumdur.
-Hepsini mi?
-Hepsi olsa ne değişir ki ?
Hepsini sana yazsam ne değişir ki sevgili ,tüm kelimelerimi senin için cümle yapsam ne değişir?
Tüm içimi sana yazılacak her cümle için yaksam ne değişir?
Ben senin karşına çıktığımda, ufacık bir kız çocuğuydum.
Sen ise dünyanın en masum gülücüklerinden yapılmış bir evdin. Sana sığınmıştım…
Oysa ilk bakışta görülen hiçbir şey gerçek olamazdı.
Bir gerçek gerçekten gerçekse eğer ilk bakışta görülmemeliydi.
Ben bu yüzden sevmiştim seni belki de.
Senin bile kendinde göremediğin gerçeği görmüştüm sende.
Sen hep bu yüzden acı çekmiştin, gerçek bakan gözdeydi sen bunu hiçbir zaman bilemedin…
Ve ben sevgili yüzümü bir kere ellerinin arasına aldığın anı her düşündüğümde cayır cayır yangınlar çıkıyor hücrelerimde.
Adını her hecelememde itfaiyenin siren sesleri çınlar oldu kulaklarımda…
Senin adını koyduğum o  akşamdan beri tüm şiirlerim sen kokar olmuştu.
O koku ki şeytanların bile aklını başından alırdı..
Bir gün dönmek için gitmiştin..
Ben sefere giden eşini, bekleyen bir kadın gibi bekliyordum gelmeni…
Gelmiyordun.
bekliyordum,
Gelmiyordun.
Sen, hiç olmadığını bile bile peşinden koştuğum düşlerimin ruhu.
Sen, hiç olmadığını bile bile peşinden koştuğum.
Yokluğunda yokluğunla sevgili olduk.
Ve ben yokluğuna da aşık oldum sevgili…
Biliyor musun mutluydum ben öyle taa ki
Bembeyaz bir sayfa da o satırları görene dek.
Adının yanında başka bir adı görene dek.
Aynı tarihte seni bekliyor olduğumu bildiğin halde…
Gözlerimden bir damla süzüldü yüreğime.
Gök gürledi, sel oldu, aldı götürdü sana yazılmış her sözümü…
Artık yokluğun bile yoktu ortada. oysa bir mücevheri saklar gibi saklıyordum yokluğunu avuçlarımda..
Ve ben mutsuzdum artık..

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Dimi yazalım az.

Ne hissettiğimi bilemediğin zamanlar olur.Bilmediğim mektuplarımı yakarım belki bu yüzden. Geçer de gider ya.İzler birikirken dolu dolu yaşamayı yalanlarsın pratikte. Düşünsene anlatamadığın duygularını birkaç şarkı anlatırken bana. Ben daha ne yapabilirim kendim için, şarkılarım tükenirken git gide, dertlere çare arayan müzisyenler kendilerine çare aramaya koyulurlar. Memleketimin o mağrur insanları bile ekmek parasına keyif çakarken, benim keyfimi kim yerine getirebilir? Neyle ters orantılı sevdiklerim. Yalnızlığımla mı? E sorar dimi insan.
Düşünsene, iki ters bir düz yaparak kurtarabilirsin hayal kırıklıklarını. Ben sustum, cevabım hali hazırda bi kenarda beklemekle uğraşsın.
Bilmediğin zamanlar olur. Kime ait olduğunu bilmediğim paradokslar ile dönüp dolaşırım aslında etrafında. Sen bilmezsin. Çünkü sadece aslında olmayan sen’i, varmış gibi gösterirken beynime, kendime yakalanırım ben. Vazgeçerim. Sevmekten vazgeçerim. Çünkü bazen kendi iyiliğim, aşkın güzelliğinden daha ağır basar. Bencillik yapar, kendimi düşünürüm yine. Kendimi düşürürüm.
Düşünsene, o kadar kavga üstüne söylenen birkaç sözcük yerini öpücüklere bırakırken. Ben daha ne kadar kendimi anlatabilirim. Ben sustum, cevabım hali hazırda bi kenarda beklemekle uğraşsın.
Ama yazalım dimi az. Yazalım. Sevinelim. Üzülelim.Sevelim. Sevilmeyelim. Güzelleşelim, çirkinleşelim. Arada insan olmanın tadını çıkaralım dimi az.

2 Mayıs 2013 Perşembe

yağmura ve kara özlem.



matematikcozemeyenkiz:  Ben hiç sevmem yazı , kışa aşığım. Kara , yağmura , soğuğa.. Şapka , şemsiye kullanmam ; öylece çıkarım dışarıya ıpıslak olurum sucuk gibi. Titreye titreye gelirim eve annem her seferinde kızar hasta olacaksın diye ; hemen çay koyar bana. Yağmur hiç durmasın diye dua ederken çoktan duş alıp çıkmış olurum sıkı sıkı giyinip oturma odasına giderim perdeleri sonuna kadar açarım pencereleri de.. Yere otururum alırım çayımı , bitene kadar izlerim.. Çocukken ,sanırım 9-10 yaşlarındaydım. Yarı yıl tatilindeyiz ,hava nasıl soğuk , hep karanlık ; en çok sevdiğim hava.. Uyanınca ev az bi karanlık olurdu , yatağımdan kalkar televizyonu açardım. Çekyatı da.. Sırtıma yastığımı koyardım ayaklarımı uzatır yorganımı üstüme örter annemler uyanana kadar çizgi film izlerdim.  Çok güzeldi o zamanlar.. Yağmur yağdığında yok saçım bozulacak yok şu beni beğenmezmiş demeden çıkıp doya doya ıslandığım zamanlardı. Sanki yağmur oyun oynardı benimle. Hadi yağsana daha fazla , hadi hasta et diye bağırırdım. Mahalledekiler hep beni izlerdi , gülerlerdi bana. Sanki yağmur kızardı da daha bi çok yağardı çoğu zaman yenilirdim yağmura, korkardım. Annemde kızardı bana , görene kadar ıslanabildiğimce ıslanırdım. Kar yağardı , sımsıkı giyinip sokağa çıkardık. Kar topu savaşı yapardık . Mustafa abi vardı mahallenin diğer büyükleriyle toplanıp bizi kara boğarlardı. Bende hep arkalarından küfür ederdim. Sonra uzuun bi zaman küfürlerimle dalga geçerlerdi. Hava buz gibiyken bile annelerimizi zar zor ikna edip dışarı çıkardık , saklambaç oynardık , büyüklerde olurdu.  Şimdi düşünüyorum da , yağmur yağsa yine çıkıp yağmurla kavga edecek gücüm var mı? Mustafa abi ve diğer büyükler yine bizimle oynar mı? Özledim ; eğlenmeyi , soğuğu , yağmuru , onunla savaşmayı , çoğu kez yenilmeyi .. Çocukluğumu özledim belki en çok. Ben çocukken mutluymuşum. 

Ben hiç sevmem yazı , kışa aşığım. Kara , yağmura , soğuğa..
Şapka , şemsiye kullanmam ; öylece çıkarım dışarıya ıpıslak olurum ”sucuk gibi”. Titreye titreye gelirim eve annem her seferinde kızar hasta olacaksın diye ; hemen çay koyar bana. Yağmur hiç durmasın diye dua ederken çoktan duş alıp çıkmış olurum sıkı sıkı giyinip oturma odasına giderim perdeleri sonuna kadar açarım pencereleri de.. Yere otururum alırım çayımı , bitene kadar izlerim..
Çocukken ,sanırım 9-10 yaşlarındaydım. Yarı yıl tatilindeyiz ,hava nasıl soğuk , hep karanlık ; en çok sevdiğim hava.. Uyanınca ev az bi karanlık olurdu , yatağımdan kalkar televizyonu açardım. Çekyatı da.. Sırtıma yastığımı koyardım ayaklarımı uzatır yorganımı üstüme örter annemler uyanana kadar çizgi film izlerdim. 
Çok güzeldi o zamanlar.. Yağmur yağdığında yok saçım bozulacak yok şu beni beğenmezmiş demeden çıkıp doya doya ıslandığım zamanlardı. Sanki yağmur oyun oynardı benimle. Hadi yağsana daha fazla , hadi hasta et diye bağırırdım. Mahalledekiler hep beni izlerdi , gülerlerdi bana. Sanki yağmur kızardı da daha bi çok yağardı çoğu zaman yenilirdim yağmura, korkardım. Annemde kızardı bana , görene kadar ıslanabildiğimce ıslanırdım.
Kar yağardı , sımsıkı giyinip sokağa çıkardık. Kar topu savaşı yapardık . Mustafa abi vardı mahallenin diğer büyükleriyle toplanıp bizi kara boğarlardı. Bende hep arkalarından küfür ederdim. Sonra uzuun bi zaman küfürlerimle dalga geçerlerdi. Hava buz gibiyken bile annelerimizi zar zor ikna edip dışarı çıkardık , saklambaç oynardık , büyüklerde olurdu. 
Şimdi düşünüyorum da , yağmur yağsa yine çıkıp yağmurla kavga edecek gücüm var mı? Mustafa abi ve diğer büyükler yine bizimle oynar mı?
Özledim ; eğlenmeyi , soğuğu , yağmuru , onunla savaşmayı , çoğu kez yenilmeyi .. Çocukluğumu özledim belki en çok.
Ben çocukken mutluymuşum. 

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Yorulduğunu anlayamıyorsun.

Bir şeyi hedefliyorsun, istiyorsun, peşinden koşuyorsun koşuyorsun. Sen emek verdikçe o elinden kayıp gidince daha çok uğraşıyorsun. Hırs yapıp takıntı meselesi haline getiriyorsun. Sen bir adım koşsan o bin adım geriliyor sanki, fark edemiyorsun ama öyle bir istemişsin ki artık gitse de kalsa da ne yaptığını fark edemez hale gelmiş oluyorsun onu bile fark edemiyorsun. Bütün bunları geçtim, elde edince “Ne yapacağım şimdi? Amacım neydi benim? Ben bunu başardığımda ne olacaktı?” diye afallıyorsun öyleki. Ama genelde elde edemiyorsun da. 

En sonunda bütün gün oraya buraya koşuşturduğun günün sonunda yatağa girince bacaklarının yanma hissi gibi, öyle bir yorulduğunu ve yorgunluğundan başka bir şey elde edemediğini anlıyorsun. Çünkü tıpkı yorgunluk gibi içine işlemeli yaptığın şey, kanını kaynatmalı. Ama elde edince tadı kaçmamalı.