Ucu kırılmış, boyaları sökülmüş kaldırım taşlarına diktim gözlerimi. Burunları yağmurdan ıslanmış botlarımı izliyorum. Acıdan güler ya bazen insanlar, sahte bir gülüş yapıştı suratıma. Omuzları omuzlarıma dokunacak sanki, öyle yakın. Rüzgar öyle güçlü esiyor ki saçlarım gıdıklıyor tenimi.
-Kaç yıl oldu seni görmeyeli, dört mü?
+Ebru ?
-Meraba…
Daha önce hiç adımı söylediğini sanmıyorum. Her gün yüzlerce kez duyduğum o isim nasıl da titretti içimi. Adım bu benim. Ebru ben.
Bakışları ne kadar değişmiş öyle! Sesi de bu kadar kalın mıydı yoksa uğuldayan kulaklarım mı bana oyun oynayan? O yıllarda öyle çok kurdum ki hayalini, gerçeği ayırt edemediğim olurdu. Her gittiğim yerde seninle karşılaştım tekrar tekrar. Kiminde beni izledin, kiminde ellerimi tuttun, dudaklarımı öptün, kiminde şarkılar söyledin yeniden. Sokakta yeniden karşılaştık. Eve kollarına döndüm sonra, sarılıp uyuduk seninle. Tüm bunları düşünürken gözlerin eskiden kalma bir iz arıyor yüzümde. Hemde seninle hiç anımızın olmadığı bu caddede, eski evimizden kilometrelerce uzakta… Heyecan değil hissettiğim. Malum, ne aşk kaldı yıllardan geriye ne özlem. Şaşkınım, o kadar.
Neden ağladığımı bilemeyecek kadar…
Tek başıma…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder