13 Aralık 2013 Cuma


Böyle uzak olmak her şeye, güzel. Şimdilik her şey yerli yerinde. Tam olarak çay yapmayı öğrendiğim gün gibi. Sıkılmıyorum. Bir poşet dolusu abur cuburun getirdiği saf mutluluk var. Kimsenin karışmadığı mutluluk. Kimsenin içine dahil olmadığı. İyi şeyler diğerleri olmadan olsun hayatında. Diğerleri, yanlış senin için.
Uyuz olduğun tek şey ellerini yıkadıktan sonra ıslanan kol manşetin olsun. Bırak huysuzlanmayı. Huzursun.

Ne gerek vardı?


Birine bir hediye aldığında, “Ne gerek vardı canım yaaa:)))))” diye bir tepki vardır ki düşmanımın başına gelmesin, ne illet, ne berbat, ne cenabet bir tepkidir o. Ben onun için üşenmemişim, kafa patlatmışım, beğenmişim, gitmişim, almışım, belki kasada sırada beklemişim, bilmem kaç liramı feda etmişim sen gelmiş “Ne gerek var” diyorsun bir de gülüyorsun, komik mi yani? Ben orada acı çekiyorum. “Gerek yoksa, almasaydım madem, zaten kendim beğenmiştim.” diyesim geliyor çok afedersin. Ne gerek vardı ne ya, beğenmemiş de “Ayyy ben ona kıçımın kenarıyla bakmam.” der gibi. Hayır canım, bunu söyleyince mütevazi falan olmuyorsun, sadece başımdan kaynar sular döküyorsun. “Tşk cnm :)))” desen daha iyi.
O değil de sanki ben bunu hiç demedim hayatımda. 
Yalan değil. İnsanların yüzlerini tam olarak göremiyorum. Hastane aralarından koşarak geçerken birçok insan estetik yaptırmışcasına farklı tebessüm ve kendilerine ait olmayan gözlerle bana bakıyor gibi gelirdi hep. Hep bi acele işleri. O kadar acele ki çoğu zaman kendilerini göremiyorlardı benliklerinde. Ve ben bunları düşünürken hep uyuyakalırım. Uyumak aslında birçok şeyden kaçmak için en iyi çözüm yolu gibi

Hayatımda bir yıl içinde bu kadar çok şeyin değişmesine daha nereye kadar katlanacağım bilemiyorum.


  • Geçen yıl her gün bir şeyler yapardım o “en çok sevdiğim” arkadaşlarımla. Evden çıkmak şu an o kadar büyük bir lüks ki benim için.
  • Geçen yaz verdiğim 6 kiloyu ziyadesiyle geriye aldım.Sevgiler.Minik bir danayım.
  • Hiç hoşlanmadığım  kişi  en yakın arkadaşım oluyor sanırım. Ve ben onu gerçekten sevmeye başladım.
  • Onsuz yaşayamam dediğim insanların adını bile anmıyorum sonra.
  • Icetea içmezdim mesela. Şimdi günde bir litresini tüketmeden rahat edemiyorum.
  • Sigara içmiyordum geçtiğimiz yaza kadar. 
  • Bu kadar yalnız değildim.
  • O  yoktu ama. Bak o iyi ki var.
Neyse böyle yani. 
Ha bir de unutmadan. 
  • Büyüyorum.

Bazı insanlar sağ gözünüzden gelen ince bir damla yaş gibi çıkıyorlar hayatınızdan. Aniden, fark etmeden. Öyle büyük bir gürültü koparmadan. Hayatın düzenini bozmadan, burnunuzu kırmızılaştırmadan, gözlerinizi şişirmeden. Etliye sütlüye karışmadan hayatınızı terk ediyorlar. Ağlarken konuşmaya devam etmek gibi, sesin hiç titrememesi gibi; o gözyaşı damlası dışında ters giden hiçbir görüntü vermeden dünyaya. Çok zarif hatta.
Herkesin eğlendiği, kalabalık bir partide hiç kimse fark etmeden çantalarını alıp çıkar gibi çıkıyorlar hayatınızdan. Sesinizi çıkaramıyorsunuz. Öyle hiç kimsenin dikkatini çekmeden, sadece sizin görebileceğiniz bir şekilde. Ölümlerden, terk edilmelerden, aldatılmalardan, kaybedişlerden sonra verdikleri kendinizi dağıtma hakkına sahip olmadan; sessizce kalıyorsunuz. Öylece kaçıyorlar, kimselere bahsetme hakkı vermeden. Eğlence devam ediyor, keyfiniz kaçmış bir şekilde orada kalıyorsunuz.
Gülerken aniden gözünüzden gelen bir damla yaş gibi geliyor, yani, gidiyorlar.
Nerden geldiğine hiç anlam veremiyorsunuz. Neden gittiğine dair bir gram fikriniz yok. Hayatınızdaki yerlerinin nasıl bu kadar sağlam olduğuna şaşırıyorsunuz. Daha çevrenize onlardan bahsetmeden, onlar sizi bahis konusu yapmaktan vazgeçiyorlar toptan.Annenize anlatamıyorsunuz, arkadaşlarınız size kızıyor.
Hayatınızdan öylece çıkmış oluyorlar, sanki bir bilgisayar oyunundan tek tuşla bir karakteri siler gibi. Hayat devam ediyor, hiçbir yeri bozmuyorlar. Yaşamınızın işleyişini bozmak için tek bir haklı sebebiniz yok. Sabah kalkmak zorundasınız, okulunuza, işinize gitmek durumundasınız. O oda çok dağınık, toplanmalı. Onların olmaması dışında ters giden bir şey yok gibi ama var da gibi.
Hiçbir ses çıkarmadan, kolayca, çorap söküğü gibi yok olmuş oluyorlar hayatınızdan. Büyük bir acı değilmiş gibi geliyor. Dedim ya, düzen bozmuyorlar ama yan etki olarak keyif kaçırıyorlar.
Tüm keyfinizi, neşenizi kaçırarak kapıyı çekip ışığı kapatıp çıkıyorlar. Çocuğunu sadece uyurken öpebilen bir baba gibi bile olamadan, hüngür hüngür ağlatmadan, uzun vadede ince gözyaşları bırakarak gitmiş oluyorlar işte.
“Çok şaşırdım, ben, sana bu kadar değeri ne ara verdim ki?”

Biz bir nesil, ergenliğimizde İpek Ongun’un kişisel gelişim kitaplarını okuduk. “Lisedeyken 90 kilo olup sonra 40 kiloya düşen, gözlüğü çıkaran ve 3. manitasıyla evlenen ballı Serra’nın gizli defteri” de cabası.
Sonra bizim nesil niye manyak.
Sizce niye manyak?
image


Hep merdivenleri olan bir evde oturmak istemişimdir. İnce olsun, dar olsun, kısa olsun uzun olsun, döner olsun, düz olsun önemli değil, ama ahşap olsun!
Hatta bir üst kat bile olmasına gerek yok ama o evde o merdiven olsun isterim.
Ahşap merdiveni olan evlere hep ayrı bir saygım olmuştur.
Büyük ev, dubleks ev tutkusu falan değil bu tamamen merdivenle alakalı bi’ şey. Küçük bir çocukken ileride öyle merdivenli bir evim olacağını ve ben o merdivenlere oturarak elimde kahve ile kitap falan okuyacağımı düşünürdüm. Evet, ahşap merdivenli bi’ evim olacak benim…